8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ!

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ!

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ!

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ!

Üreten, yöneten, inanan, inandığı şeyin uğrunda canını dişine takan, taşı sıkıp suyunu çıkaran, ezilen, katledilen, yüzyıllardır tüm toplumlarda kendisine yer edinmeye çalışan, daima eller üzerinde tutulmayı hakeden kadınlarımızın, annelerimizin, kız kardeşlerimizin, eşlerimizin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.
Dünyanın her yerinde, her yıl, 8 Mart tarihi Dünya Kadınlar günü olarak kutlanmaktadır.
Peki neden 8 Mart?
Hikayemiz, 8 Mart 1857 tarihinde New York’ta bir tekstil fabrikasında çalışan 40.000 dokuma işçisinin daha iyi şartlarda ve ücretlerle çalışma isteği sonucu greve başlamasıyla başlıyor. Kendilerine daha insani çalışma şartları oluşturma hayaliyle başlattıkları bu grev, polisin işçilere saldırması, işçilerin fabrikaya kilitlenmesi ve ardından çıkan yangında 129 kadın işçinin yanarak can vermesiyle sonuçlanıyor. Bu tarihten 53 yıl sonra, 1910 yılının Ağustos ayında Danimarka’da düzenlenen II. Sosyalist Enternasyonel toplantısında 8 Mart tarihinin Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanması kararlaştırılıyor.
Ülkemizde 1921 yılından itibaren kutlanmaya başlanan 8 Mart Kadınlar Günü, eşitlik için, sesini duyurabilmek için, katledilen, taciz edilen, ezilen, aşağılanan olmamak için mücadele eden kadınlarımızın günüdür.
Dünya tarihine baktığımızda kadınların toplum içerisinde hor görülmesi çok eski zamanlara dayanmaktadır. Doğan kız çocuklarının doğdukları gibi öldürülmesi, kadınların bazı dinlerde “şeytanın aracı” , “günah sembolü” gibi tanımlanması kadınların yüzyıllardır yaşadığı acıları tarihin tozlu sayfalarında bulmayı mümkün kılıyor. “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.” Diyor Mustafa Kemal Atatürk. Söylediği her sözde kadın-erkek eşitliğini, eğitimde, siyasette, hayatın heryerinde kadının önemini vurguluyor. Birden fazla kadınla evliliğin kaldırılması, yaş sınırlamaları getirerek çocuk yaştaki kızların evlenmesinin önüne geçilmesi, boşanma konusunda erkeğe verilen hakların kadına da verilmesi, miras hukukunda erkeğin kadından daha çok pay alma hükmünün değiştirilmesi gibi pek çok alanda kadınların hakkını koruyor Atatürk.
Ve aynı zamanda sözlerine şunları ekliyor: “Kadının en büyük görevi analıktır. İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse, bu görevin önemi tam olarak anlaşılır. Milletimiz güçlü bir millet olmağa azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de ka­ri ularımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı, kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamakların­dan geçeceklerdir.. Kadınlar toplum yaşamında erkek­lerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destek­çisi olacaklardır”

  1. yy’da yaşamış dünyanın ilk kadın hükümdarı olan Tomris Hatun, Türk kadınının gücünü ve cesaretini Kurtuluş Savaşı ile dünya hafızalarına kazıyan Nene Hatun, 1912 yılında Türkiye’nin ilk kadın savaş pilotu olan Sabiha Gökçen, öğretmen, yazar, siyasetçi, şair, akademisyen olan Halide Edip Adıvar gibi daha nice önemli isme sahiptir Türk tarihi.

Fakat ne yazık ki, günümüzde kadınlar sadece 8 Mart tarihinde hatırlanır, anılır olmuştur. Günden güne artan kadın cinayetleri, ardı arkası kesilmeyen kadın tacizleri, ülkenin hala bazı yerlerinde töre cinayetlerine kurban giden kadınlarımız, küçücük yaşta evlendirilen kız çocuklarımız, eşleri tarafından sokaklarda saçlarından sürüklenerek şiddet gören, çocuklarının gözleri önünde acımadan öldürülen annelerimiz, Özgecanlarımız, Ceren öğretmenlerimiz… Ne yazık ki, bu son olsun dediğimiz hiçbir ölüm son olmuyor. Evlerimizde oturup televizyonumuzu izlerken bir sonraki kurbanın eşimiz, annemiz, kızımız, dostumuz olmamasını ummakla yetiniyoruz. Ama her yıl binlerce kadın vahşi şekillerde katlediliyor, binlerce evlat annesiz, binlerce anne evlatsız kalıyor. Sesimizi çıkaramıyoruz, sindiriliyoruz, en önemlisi böyle haberlere alıştırılıyoruz, tepkisizleşiyoruz. Unutmayalım ki; şiddete sessiz kalmak, şiddet karşısında tepkisiz kalmak, göz ardı etmek, beni ilgilendirmez demek de en az  o kadar şiddettir. Önüne geçebildiğimiz, durdurabildiğimiz her olay, kurtarabildiğimiz her can çok önemli. Tepkisiz kalmayalım, sesimizi duyuralım, sesi olmayanın sesi olalım, bilinçlenelim, bilinçlendirelim, evlatlarımızı sevgiyle, saygıyla yetiştirelim. Evlatlarımıza, geleceğe umutla bakabilecekleri bir dünya inşa edelim.
Ve Nazım Hikmet’in şu meşhur dizelerini ekleyelim;

Kimi der ki kadın;
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın;
Yeşil bir harman yerinde,
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki hayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.

Kimi der ki hamur yoğuran,
Kimi der ki çocuk doğuran..
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal
O benim kollarım, bacaklarım, başım,
Yavrum, annem, karım, kız kardeşim
Hayat arkadaşımdır..


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir